Öncelikle glikoz şurubu nedir ona bir bakalım; besin üreticilerinin daha düşük maliyet ve daha yüksek kâr için kullandıkları glikoz şurubu bilhassa mısırdan elde edilen ağır tatlı aromalı şuruptur. Besinlere tat vermek, hacim kazandırmak ve kristalleşmesini önlemek için birçok besin unsuruna katılır. (reçel, çiklet, bisküvi, şerbetli tatlılar, gazoz ve meyve suları…). Son yıllarda bizler için çok yararlı bir potasyum ve lif kaynağı olan hurmalarda da glikoz şurubunun tespit edilir hale gelmesi hem sıhhatimiz açısından tehlikeli hem de üzücüdür. Bu tatlandırıcıların gut hastalığını tetiklediği bilinmektedir. Ayrıyeten glisemik indeksinin çok yüksek olması nedeniyle; insülin direnci, karaciğer yağlanması, obezite bağlantılı hastalıklar ve bunlara bağlı olarak şeker hastalığı, damar sertleşmesi, birtakım kanserler ve kalp hastalıklarını tetiklediği bilinmektedir.
Glikoz şurubu neden bu kadar ziyanlı?
Glikoz şurubu; bedene alındığında ön tesir olarak bedenin şeker istikrarını alt üst eder ve hormonal sistemi bozar. Ayrıyeten glikoz şurupları früktoz da içerdiğinden insüline gerek kalmadan da trigliserid ve yağlara süratlice dönüşür. Karaciğerimizin de gereksiz yorulmasına sebep olur. Yani yapay tatlandırıcı olan bu şuruplar; bedene alındıktan sonra süratle insülin düzeyinde artışlara sebep olur, gereksiz ve yüksek insülin düzeyi ile vücudumuzda yağlanma artışı, uyku hali ve obeziteyi tetikler.
Glikoz tüketimi kanser tetikleyici mi?
Günümüzde sigaradan sonra kansere sebep olma kapasitesine en çok sahip olan çevresel faktörün obezite olduğu bilinmektedir. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), fazla yağlanmanın en az 13 kanser tipi için karsinojen (kanser yapıcı) tesire sahip olduğunu göstermiştir. Obeziteden kaçınmanın ise kanserden kollayıcı olduğu bilinmektedir. Şekerin kanserli hücreleri beslediğine dair birçok öykü mevcuttur. Hatta birtakım kanserli hastalar şeker yemekten bu sebeple kaçınmaktadır. Tüm hücreler üzere kanserli hücreler de şeker ile beslenmektedir; ama şekerin kanserli hücrelerin büyümesine sebep olduğunu gösteren bilimsel bir ispat yoktur. Tıpkı biçimde şeker tüketimini azaltmanın da kanserli hücrelerin büyümesini yavaşlattığına dair de bilimsel bir delil mevcut değildir. Ancak kanser hücrelerinin farklı şekerleri (fruktozu, glikozu) olağan hücrelerden daha ağır bir halde kullandığı bilinmektedir. Lakin bu bilgi kanseri engellemek için şeker yemememiz manasına gelmez. Zira biz şeker yemesek bile bedenimiz proteinlerin yapı taşı olan aminoasitlerden de şeker üreterek kan şeker düzeyini koruma eder. Aslında bu hayatımızı idame ettirebilmemiz için bir mecburilik. Zira kan şekerimizin düşmesi son derece tehlikeli bir sıhhat sorunudur. Ayrıyeten kanser tedavisi alan hastalarda şekeri kısıtlamak hastanın öbür besin alımını da azaltmaktadır ve hiç istemediğimiz kilo kaybı ve bağışıklık sisteminin zayıflaması ile sonuçlanabilmektedir.
Asıl sorun fazla şeker tüketiminin yağlanma ve obeziteye sebep olarak kanser riskini arttırmasıdır. Münasebetiyle çok fazla şeker tüketimi uzun vadede indirekt olarak kanser gelişimi ile ilişkilendirilebilir.
Tüm şekerler ise makûs değildir. Meyveler, sebzeler, süt eserleri ve tam tahıllı karbonhidratlarda doğal olarak bulunan şeker istikrarlı bir diyetin modülüdür. Tüm hücrelerimizin şekere muhtaçlığı olması nedeniyle şekeri olabildiğince doğal yollardan almak en yanlışsız tahlil olacaktır.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı
